Ergülen Toprak / New York
Ressam Ahmet Güneştekin son yıllarda açtığı sergilerle adından en çok söz ettiren sanatçıların başında geliyor. Anadolu ve Mezopotamya’nın derinliklerinden bulup çıkardığı motifleri, mitolojilerle birlikte çağdaş bir üslupla harmanlayarak tüm dünyada hayranlık uyandıran çalışmalara imza atıyor.
İstanbul’da açtığı Ahmet Güneştekin Sanat Merkezi’nde yaptığı çalışmaları, uluslararası sergilerde görmek artık sıradan bir vaka. Dünyanın en büyük galerilerinden New York merkezli Marlborough Gallery de 2013 yılından bu yana Güneştekin’i tüm dünyada temsil ediyor.
Batman’da geçen çocukluğunda kâğıt bulamadığı için çimento torbalarına resim çizerek bu tutkusunu sürdüren Güneştekin, geçmişinin ve geldiği kültürün sanatı için en önemli ilham kaynağı olduğunu söylüyor. Bir Kürt sanatçı olarak Kürtlerin yaşadığı acıları da sanatında anlatan Güneştekin, 2014’te “Bellek İvmesi” adlı sergisinde Halepçe katliamını anlatmıştı. Güneştekin “Kürtlerin yaşadığı yıkımları sanatımla onarmak istiyorum” diyor.
Zaman zaman Kürdistan Bölgesi’ne de ziyaretlerde bulunan Güneştekin, geçen yıl Rudaw’a verdiği söyleşide Marlborouh Gallery ile birlikte Hewlêr’de Ortadoğu’nun en büyük sanat merkezini açmak istediğini belirtmişti.
Yılın büyük bir kısmını yurtdışında geçiren Güneştekin, sık sık geldiği New York’ta Rudaw’ın sorularını yanıtladı:
Marlborough Gallery ile çalışmalarınız nasıl bir boyut kazandı?
2013 yılında Marlborough Gallery sanatçısı olduktan sonra New York, Venedik, Miami, Hong Kong ve Amsterdam gibi küresel sanat merkezlerinde uluslararası çağdaş sanat fuarlarına katılmaya başladım. Son bir yıl içinde Armory Show, Art Basel, Arco Madrid, Art Market ve Art Breda gibi çağdaş sanat fuarlarında eserlerim sergilendi ve önemli uluslararası koleksiyonlara dâhil edildi.
New York’ta bir atölye açma düşünceniz var mı?
Bir, iki yıl içinde New York’ta yılın belirli dönemlerinde gelip, çalışıp üretebileceğim bir atölye açmak istiyorum.
Bu yıl nerelerde sergileriniz olacak?
Bu yıl Venedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi ile eş zamanlı gerçekleşecek kişisel bir sergi düzenliyorum. Bu yılın sonunda Marlborough Gallery Barcelona’da kişisel bir sergimin gerçekleşmesi planlanıyor.
Güneştekin Sanat Merkezi’ne dönük 2015 ve sonrasına dair hedefleriniz nelerdir?
Güneştekin Sanat Merkezi, 6 yıldır eserlerini ürettiğim yenileme süreci devam eden ve tamamlanınca müze haline getirmeyi planladığımız bir mekân. Mevcut haliyle 3000 metrekarelik alanda kurulu, fakat çevresindeki mekânları da içine alıp genişleyecek şekilde büyük bir kültür merkezi olarak tasarlanıyor.
Çalışmalarınızda tarihi ve mitolojik olaylar ağır basıyor. Bir Kürt sanatçı olarak Kürtlerin yaşadığı trajediler çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
55’nci Venedik Bienali ile eş zamanlı olarak gerçekleştirdiğim “Bellek İvmesi” adlı sergimde Halepçe konusunu anlatmıştım. Sergide “Yüzleşme” isimli eserimin yanı sıra “Bellek”, “İnkâr”, “Düdük” ve “Dil” adlı videolarım ve “Recm” adlı enstalasyon yer almıştı. Venedik Arsenale Docks’da gerçekleşen sergi, İran – Irak Savaşı sırasında Saddam Hüseyin’in Kürt kenti Halepçe’ye gerçekleştirdiği kimyasal saldırı sonrasında yaşanan insanlık trajedisiyle modern insanı yüzleşmeye çağırıyor ve toplumsal belleğin olası benzer trajedilere karşı refleksini sorgulama amacı taşıyordu.
Roboski’deki katliam benim için unutulmaz bir acı. Eserlerim tümüyle kültürel çatışmaları çözümlemeye ve ortak bir dil bulma çabasına yönelik. Mezopotamya ve Anadolu’nun kültürel belleğini çağdaş bir dile dönüştürmeyi amaçlıyor. Kürt kültürü beslendiğim kaynak. Diğer taraftan efsane ve mitler farklı coğrafyalarda ortak imge ve kavramlar üzerinden ilerliyor. Yunan efsaneleri ve mitleri de aynı ölçüde kendimi ifade edebileceğim kavramları bana sunuyor. Bütün işlerim kendi kültürümden referanslar taşıyor. Sosyal ve varoluşsal bir kimliği vurgulamak istiyor. Kürtler, çok değişken konjonktürler yüzünden acılar çekmişler, yerlerinden, topraklarından olmuşlar. O yıkımları onaran bir sanat yaratmak istediğim.
Büyük Usta Yaşar Kemal son zamanlarda zamanının büyük kısmını sizinle geçiriyordu. Manevi oğlu olarak biliniyorsunuz. Yaşar Kemal’in yokluğu sizi nasıl etkiliyor? O’na dair yapmayı tasarladığınız çalışmalar ve projeler var mı?
Yaşar Kemal benim için romansız bir ülkenin ilk romancısıdır. Yeni bir edebiyat dili yaratıp dünya edebiyatına Türk edebiyatının girmesini sağlamıştır. Kendi kültüründen yola çıkarak bunu sağlamış ve asla ödün vermemiştir. Yaşar Kemal’in kurduğu dil zengin, hareketli ve canlıdır. Çukurova gibi yerel bir coğrafyayı insanı anlattığı düşsel bir evrene dönüştürmüş ve bunu da başka bir dilde karşılanamaz zengin bir lirizmle yapmıştır. Onun yeniden ürettiği dilin benim düşünme ve eserlerimi üretme biçimim üzerinde çok büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim. Yokluğu çok güçlü bir şekilde hissediyorum. Benim her anlamda eğitmenimdi. Onu ve yaşama dair verdiği öğütleri belleğimde taşıyacağım. Kendi özel arşivimde sakladığım onunla ilgili çok sayıda bilgi ve belge var ama bunlarla bir proje gerçekleştirmeyi düşünmüyorum.
Yasar Kemal GSM’deyken bazen sizinle birlikte resim çizdiği de oluyordu. Bu tablolardan oluşan özel bir sergi düşünüyor musunuz?
Yaşar Kemal resim yapmayı çok severdi ve çok da yetenekliydi bu konuda. Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu, İlhan Koman, Avni Arbaş, Fikret Mualla ile yakın dostlukları vardı. Resim hevesi benimle birlikte zaman geçirmeye başladıktan sonra daha da artmıştı. Zaman buldukça da birlikte resim yapıyorduk. Atölyeme geldiği günlerden birinde birlikte resim yapmaya başladık, özel bir sergi planlamıyorum fakat imzalarımızı taşıyan bir resmi atölyemin giriş katında sergiliyorum.
Not: Güneştekin’in geçen yıl Rudaw’a verdiği ve Türkçe servimiz henüz olmadığı için yalnızca Kürtçe yayınlanan söyleşiden bir bölümü bu söyleşi vesilesi ile tekrar yayınlıyoruz.
Resim sanatına ilginiz nasıl başladı, nelerden esinlendiniz?
Resim yapmaya henüz 4-5 yaşlarındayken başlamışım. Resmin ayıp ve günah sayıldığı bir toplumda, etkilenebileceğiniz resimler, heykeller ya da sanatçıları tanıyıp onları örnek almanız biraz zor bir ihtimal. Bir resim öğretmeniyle ilk defa ortaokul üçüncü sınıfta tanışmış biriyim! Başlangıçtaki ilgimin içgüdüsel olduğunu düşünüyorum. Kürd sözlü kültürünün en önemli geleneği olan kilam’lardan da çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Dengbêjlerin “şevbihêrk” dediğimiz gece buluşmalarında anlatılan yaşanmış olaylardan ve mitolojik öykülerden oldukça etkilenmişimdir. Ninem Pîro Zerîf’den de sık sık dinlediğim bu anlatılar, dünya sanat tarihinin en önemli ressamlarının ve de onların eserlerinin etkileyebileceği kadar beni etkilemiştir diyebilirim.
Êzidilikte kutsal olan “Güneş” sembolünü tablolarınızda imzanız olarak kullanmanızın özel bir anlamı var mı?
Nasıl ki Türk-İslam ya da Arap-İslam arasında bir kültür birliği söz konusuysa Mezopotamya kültürünün de Êzidî ve Zerdüşt inancıyla bir birliği söz konusu. Benim de referansım çoğunlukla tarih ve mitoloji olduğu için haliyle Melek-i Tavus ve Güneş, eserlerimin başkahramanları oluyorlar. Güneş, Yezidilikte de Zerdüşt inancında da kutsaldır ve onun tanrının ışığı olduğuna inanılır. Güneş, kötülüğü temsil eden karanlığın karşısındaki güç olduğu ve ışığıyla onu yok ettiği için kutsaldır. Tarih ve mitoloji bağlamında bu inancın kültürel değerinden hareketle ben de her eserin ağırlık merkezine Güneş’i yerleştiriyorum. O, eserin hem enerji, hem ışık, hem de asıl renk kaynağıdır.
Çalışmalarınızda mitolojik öğeler yoğun olarak yer alıyor. Mitolojiye olan ilginiz nasıl başladı?
1997 yılında Türkiye’de bir karavanla başladığım bu gezilerimde gittiğim yerlerde ya da yakın çevresinde yaşandığına inanılan mitolojik öyküleri, halk destanlarını, masalları, efsaneleri ve daha birçok farklı anlatıyı dinleyip derledim, o derlemeleri tuvallere aktardım. Bu öyküler arasında beni en çok etkileyenler elbette Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojileridir. Bunlar arasında herhangi bir ayırım yapmadan yıllardır hepsini konu edinmeye, işlemeye çalışıyorum. Çalışmalarım genelde tuval üzerine yağlı boya uygulamaları şeklinde oluyor ama son dönemlerde farklı üsluplarda da üretimler gerçekleştirmeye çalışıyorum. Bu üretimler bazen heykel olarak bazen konstrüksiyonlar şeklinde bazen de video olarak çıkıyor ortaya. (Rûdaw)
One Comment Add yours